Çiftçimiz, her türlü zorluğa, tabii afetlere, yüksek girdi fiyatlarına rağmen üretiyor. Üretimden vazgeçmiyor. Tarım, hala bu ülkenin milli gelirinin yüzde 7’sini sağlıyor. İstihdamın 5’te 1’ini karşılıyor. Ulaştırmadan, gıdaya, tekstilden, finansa, turizme kadar çok sayıda sektöre hammadde sağlıyor, kaynak aktarıyor.
TZOB Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar’ın konuşmasının tam metni şöyle:
“İç Anadolu’dan, Marmara’dan,
Ege’den, Akdeniz’den, Karadeniz’den, Doğu Anadolu’dan, Güneydoğu Anadolu’dan
ülkemizin dört bir tarafından Ankara’ya gelerek, bu alanı dolduran çiftçi
kardeşlerim, çiftçi dostları hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Gecesini gündüzüne katarak,
yağmur, çamur, kar, kış demeden üreten; bu güzel ülkenin 80 milyonluk nüfusunu,
5 milyon sığınmacısını, yabancısını, 40 milyona yakın turistini doyuran…
Milyarlarca dolarlık ihracat yapılmasına imkan sağlayan, eli öpülesi
çiftçilerimiz, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Her türlü zorluğa rağmen,
üretimden vazgeçmeyen, tarlasından, bağından bahçesinden, ahırından ağılından
kopmayan, ormanda, denizde üretimini sürdüren, bu ülkeye hizmeti ibadet gibi
gören çiftçilerimiz, toplantımıza teşrif eden çiftçi dostları, hanımefendiler,
beyefendiler, sevgili gençler, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Yine bir 14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Günü, yine beraberiz… Bugün sizin gününüz, bugün bizim günümüz… Bugün aynı
zamanda Anneler Günü. Başta tarımın esas kahramanı kadınlarımız olmak üzere
bütün annelerimizin anneler gününü kutluyorum…
Dün çok üzücü bir trafik kazası
da yaşandı. Çok sayıda kardeşimiz kazada hayatını kaybetti. Hayatını
kaybedenlere Allah’tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil
şifalar diliyorum. Dün, Soma’daki maden kazasının da üçüncü yılıydı. Katliam
gibi kazada hayatını kaybedenlere bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.
Yakınlarının dinmeyen acılarını paylaşıyorum. Allah, böyle kazaları bir daha
göstermesin. Bugün burada 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü, hem bir bayram
havasında kutlayacağız hem de sorunlarımızı dile getireceğiz.
Tarım modası geçmeyen tek
sektördür. Otomobil, buzdolabı, çamaşır makinası olmadan yaşayabilirsiniz. Gıda
olmadan, ekmek, et olmadan yaşayabilir misiniz? Bunları bulamayan insanlar,
çocuklar ölüyor. Bu düzen değişmeli, dünyada gıdanın adil dağılımı sağlanmalı,
yeterli üretim miktarlarına ulaşılmalı, aç insan kalmamalıdır. Açlıktan
çocuklar ölmemelidir.
Dünyada açlığı bitirmek
zorundayız. Bir kesim aşırı tüketirken, bir ekmek bile bulamayan yüz
milyonlarca insanın olması kabul edilemez. Sürdürülebilir bir tarımla,
önümüzdeki 30-40 yılda, üretimin en az yüzde 60 oranında artması bir
mecburiyettir.
Hal böyleyken dünyada inanılmaz
bir israf da yaşanıyor. Üretilen gıdanın üçte biri tüketilemeden israf
ediliyor. İsraf edilen gıda dünyadaki açlığı yok etmeye yeter de artar bile.
Bizler cennet gibi bir ülkede,
bereketli topraklar üzerinde yaşıyoruz. Müthiş bir tarımsal potansiyelimiz var.
Koca Avrupa kıtasının tamamından daha fazla bitki çeşidini bu topraklarda
bulabiliyoruz. Her türlü meyveyi, sebzeyi, tarımsal ürünü üretebiliyoruz. Tek
amacımız üretmek, ürettiğimizi de değerinde satabilmektir. Bu çiftçinin
üretmekten başka düşüncesi var mı? Tabii ki yok.
Çiftçimiz, her türlü zorluğa,
tabii afetlere, yüksek girdi fiyatlarına rağmen üretiyor. Üretimden
vazgeçmiyor. Tarım, hala bu ülkenin milli gelirinin yüzde 7’sini sağlıyor.
İstihdamın 5’te 1’ini karşılıyor. Ulaştırmadan, gıdaya, tekstilden, finansa,
turizme kadar çok sayıda sektöre hammadde sağlıyor, kaynak aktarıyor. Tarım
sektörümüz, 17-18 milyar dolarlık ihracat yapmaktadır. Ülkemiz yıllardır dış ticarette
açık verirken, 5-6 milyar dolar dış ticaret fazlasıyla tarım ekonomimize büyük
katkı sağlıyor. Buna rağmen, çiftçimiz bunun nimetlerinden yeterince
faydalanıyor mu? Elbette faydalanamıyor. Kırsalda gelir, ülke ortalamasının
üçte birinde kalıyor. Gecesini gündüzüne katarak çalışan çiftçiye bu reva mı?
Hangi şartlarda üretim yaptığımız
ortada. Bütün bunlara rağmen, halkımızın sabah, öğle, akşam yediklerinde
herhangi bir şeyi eksik bıraktık mı? Çok şükür herkes bizim ürettiklerimizi
yiyor.
Bizim üretmekle ilgili bir
sorunumuz yok. Yapısal sorunlarımız çözülürse, yeterli destek verilirse kıta
boyutundaki ülkelerle yarışırız. Üretim çeşitliliğinde ülkemizin rakipleri,
Çin, Hindistan, Amerika…
50 ürünün üretiminde ilk
10’dayız. Fındık, kayısı, incir, kiraz, ayva ve haşhaş üretiminde birinci,
karpuz, kavun, pırasa, bal ve fiğ üretiminde ikinci, mercimek, elma, salatalık,
yeşil biber, yeşil fasulye, kestane, Antep fıstığı, çilek ve koyun sütü
üretiminde üçüncü sıradayız. Bunları kim üretiyor? Tabii ki bizim çiftçimiz.
Bizim çiftçimiz işte böyle bir çiftçi.
Hiçbir şeyi eksik bırakmadığımız
için mi, bu ülkede çiftçimizin kıymeti bilinmiyor. Kıymetimiz sofralarda bir
şey eksik olunca mı anlaşılacak? Bölgemizdeki ülkelerin başına gelen felaketler
bizim insanımızın başına gelse, bizi kabul edecek başka bir ülke, bizim gidecek
başka bir vatanımız yok.
Böyle ülke, böyle bir toprak yok.
Bizim bu ülkeden başka gidecek ne vatanımız ne de toprağımız var. Bu bakımdan
şehit kanlarıyla sulanmış olan bu topraklar ve bu topraklarda üretim yaparak
ülke nüfusunu, bu ülkeye sığınanları doyuran çiftçilerimizin kıymetini
bilmeliyiz. Bu topraklarda yaşayan herkes bunu bilmek zorundadır.
Allah bu ülkeyi açlıkla imtihan
etmesin. Yine söylüyorum çiftçimizin kıymetini bilelim. Sanayici üretiyor da
biz de üretmiyor muyuz? Biz reel sektörün temeliyiz. Bunu bu ülkede hala
bilmeyen, idrak edemeyenler var. Sanayici korunaklı fabrikalarında ve kapalı
alanlarda üretimlerini yaparken, biz üretimimizi nasıl yapıyoruz. Biz nasıl
üretiyoruz? Doğal afetlerle mücadele ederek! Bazen sel, bazen kuraklık, bazen
don, bazen hortum tarım alanlarımıza, hayvancılık tesislerimize, ürünlerimize
büyük zararlar veriyor. Sanayici gibi planlı üretim de yapamıyoruz. Domatesten
elmaya, biberden patatese birçok ürün zaman zaman elimizde kalıyor. Sanayici
bizim gibi, aracılarla da uğraşmıyor. Kendi bayilerine, kendi mallarını
sattırıyor.
Bizde durum ne? Aracılar bizden
daha fazla para kazanıyor. Benim 1 liraya sattığımı tüketici 5-6 liraya satın
alıyor. İşte bu ay açıkladık. Tarladan markete Nisan ayının fiyat farkı
şampiyonu kuru soğandı. Üreticiden markete ürünün, kuru soğanda 7 kattan
elmanın 5 kattan, kuru kayısı, lahana, patlıcan ve maydanozun 4 kattan
fazlasına satıldığını gördük. Herkes bilsin ki, biz üretiriz, dünyayla
yarışırız, yeter ki önümüzdeki engeller kalksın. Yeter ki emeğimizin
karşılığını alalım. Yeter ki bizim 1 liraya ürettiğimizi, tüketicimiz 5-6
liraya satın almasın. Sadece üretmiyor, istihdama da büyük katkı yapıyoruz. Yaz
aylarında 6 milyona yakın kişiyle sanayiden daha fazla istihdam sağlıyoruz.
İşsizliği de düşürüyoruz. En son açıklanan rakamlara göre, işsizliği yüzde
15’lerden, yüzde 13’e çektik.
Bu ülkede montaj üretim de
yapmıyoruz. Sanayi ihracat için ithalat yapıyor, dış ticaret açığı da işin cabası.
Oysa biz tarım ve gıdada net ihracatçıyız. Ben buradan sizlere soruyorum. Bu
ülkede sanayici el üstünde tutulurken, bu şartlarda üretim yapan, istihdam
sağlayan, ihracat yapılmasına neden olan Türk çiftçisi, neden üvey evlat
muamelesi görüyor? Buna müsaade edecek miyiz? Milletimiz bu gerçeği görsün. Bu
ülkeye bizim hizmetimiz daha mı az? Daha çok desteği hak etmiyor muyuz değerli
çiftçiler?
Buradan sanayicilere de
sesleniyorum. İthal hammaddeye ihtiyaç duymadan üretim ve ihracat yapmak
istiyorsanız tarımı ve çiftçimizi destekleyin. Net ihracatçı olmak
istiyorsanız, gelin stratejik bir sektör olan tarıma daha fazla yatırım yapın.
Ürünlerimize katma değer katın, hem çiftçimiz hem siz hem de ülkemiz kazansın.
Artık belli oldu ki dünyada savaşlar gıda ve sudan çıkacak. Bunu gören gelişmiş
ülkeler, az gelişmiş ülkelerin topraklarına göz dikti. Toprak satın alıp,
kiralayıp bu savaştan galip çıkmanın hesabını yapıyorlar. Kendi arazilerine de
gözü gibi bakıyorlar.
Bu gerçeği görelim, çiftçimize,
tarım sektörüne değer verelim. Tarım sektörünü şaha kaldıralım. Sadece ülkemizi
doyurmakla yetinmeyelim, bölgemizin de gıda ambarı olalım. Sanayiye verilen
ilgi ve değeri, çiftçimize de gösterelim. Bunu bekliyor muyuz çiftçi
kardeşlerim?
-“Bu toprakların en
önemli ürünü buğday ve arpadır”-
Bu toprakların en önemli
ürünü buğday ve arpadır. Buğday ve arpa milyonlarca çiftçimizin geçim
kaynağıdır. Üreticimiz yaptığı masrafın, verdiği emeğin, döktüğü alın terinin
karşılığını alıyor mu? Kaliteli buğday üreteceğiz. Hedefimiz kaliteli buğday
üretmek ve üretimi 30 milyon tona çıkarmaktır. Artık buğday ithal etmek
istemiyoruz. Bunun için kaliteli ve sertifikalı tohuma ucuz fiyattan ulaşmalı,
ucuz gübre ve ucuz mazot kullanmalıyız. Ürün fiyatları da alın terinin
karşılığını alacak düzeyde olmalıdır. Bunun için de üreticimiz tüccarın
insafına bırakılmamalı, TMO hasat zamanı, fiyatlar üreticiyi memnun etmeyecek
şekilde görünüyorsa hızla bir şekilde üreticiyi tatmin edecek bir fiyattan
piyasa girmeli, ödemelerini peşin yapmalı, alanı tüccara bırakmamalıdır.
Bunları yaparsak buğdaydaki üretim hedeflerimize ulaşırız. Biz
üreticimizin üretme hevesini kırmazsak üreticimiz tarlasında kalacak ve
ülkemizin ihtiyacı olan hububat üretimini karşılayacaktır. Buğday ve arpa
hasatları önümüzdeki günlerde başlayacak. Üreticimiz arpa ve buğday
fiyatlarının alın terini karşılayacak şekilde gerçek maliyetleri dikkate alarak
açıklanmasını istiyor. Hazine de TMO’nun finansman ihtiyacını hızlı bir şekilde
karşılamalı, Ofisin elini güçlendirmelidir. Üreticimiz, desteklenirse, ithal
ucuz ürüne karşı korunursa, ürünü de para ederse üretiyor.
-“Destek verilirse daha
fazla mısır üretiriz”-
Mısırda üretim, son 10
yılda yüzde 70 arttı. Bu artış çiftçimizin başarısıdır. Yine de ülke
ihtiyacının tamamını karşılayamıyoruz. Buna rağmen prim desteği yarı yarıya
düşürüldü. İndirilen mısır priminin yükseltilmesini istiyor muyuz? Destek
verilirse daha fazla mısır üretir miyiz? Mısır ithalatına son verir miyiz?
“Ülkemizin yağ açığını
kapatırız”-
Her şeyi üretiyoruz ama
yağlı tohumlarda önemli üretim açığımız var. Yağlı tohumların ithalatı için her
yıl 3,5 milyar dolar ödüyoruz. Bu ürünleri daha fazla üretemez miyiz?
Rahatlıkla üretir, ülkemizin yağ açığını da kapatırız.
-“Pamukta üreticimiz korunmalı”-
Tekstil ve konfeksiyon,
ülkemizin en önemli ihracat ürünlerinin başında gelmektedir. Bunun hammaddesini
çiftçimiz üretiyor. İthalata son verecek kadar pamuk üretmek istiyor muyuz?
Pamuk üretmek için gerekli destekler verilmeli mi? Destek verildiğinde üretmeye
hazır mıyız değerli çiftçiler? 75 kuruş olan prim desteğinin 1 liraya
çıkarılmasını, sıfırlanmış olan gümrük vergisinin yeniden artırılmasını talep
ediyoruz. Pamuk üreticimiz korunmalı, pamuk gümrük birliğinde tarım ürünleri
kapsamına alınmalı, gümrük vergileri tekrar konulmalıdır.
-Zeytinde hedef dünya ikinciliği-
Zeytinde dünya ikinciliği
hedefimiz var. Markalaşmak şart. Yeterli destek verilirse, zeytinde,
zeytinyağında bu çiftçimiz, bu ülkeyi dünya ikinciliği hedefine ulaştırır mı?
“Kayısı, kuru üzüm ve incirde
çiftçilerimiz çok sorun yaşıyor”-
Ekolojik üstünlüğümüz olan
ve dünya piyasalarında rakipsiz olduğumuz kayısı, kuru üzüm ve incirde, rekolte
yükseldiğinde ürün para etmiyor, üreticimiz mağdur oluyor. Doğal afet
olduğunda ürün para etse de ürün azlığından üreticimiz yine para kazanamıyor.
Bu ürünlerde çiftçilerimiz çok sorun yaşıyor. İhracat potansiyeli olan bu
ürünlere sahip çıkmalıyız. Bu ürünlerle ilgili birliklere destek olunarak
müdahale alımı yapılması sağlanmalı ya da ayrı bir müdahale kurumu
oluşturulmalıdır.
-“Antep fıstığı prim
desteği kapsamına alınsın”-
Dünyanın en lezzetli Antep
fıstığını bizim çiftçimiz üretiyor. Yine de İran kadar ihracat yapamıyoruz.
Antep fıstığımızın daha iyi tanıtılması, sulama altyapısının desteklenmesi
gerekir. Antep fıstığı ve kayısı üreticilerimize de alan bazlı destek
verilmelidir. Üretimi son yıllarda sürekli artan yer fıstığının da prim desteği
kapsamına alınmasını istiyor muyuz?
-“Mazot desteği en kısa zamanda
uygulanmalı”-
Mazot fiyatlarından memnun
musunuz? Mazot desteğinin en kısa zamanda uygulanmaya başlamasını istiyor
muyuz? Gübrede ve yemde KDV indirimi oldu. Bu indirimden faydalanabildik mi?
Döviz kurlarındaki artışın da
etkisiyle bu indirim zamlarla geri alınmadı mı? Bizim talebimiz KDV indirimin
doğrudan çiftçimize verilmesidir. Biz hükümetimizden bunu talep etmeye devam
ediyoruz.
-Girdi fiyatları ve destekler-
Çiftçimize verilen her
kuruş, fazlasıyla ülke ekonomisine geri dönmüyor mu? Tabii ki dönüyor. Mazot,
gübre, yem, elektrik, tohum, ilaç gibi girdi fiyatlarının yüksekliği sizleri
zorluyor mu? Elbette zorluyor. Hal böyleyken, çiftçimiz her türlü desteği hak
etmiyor mu? Şunu unutmayalım ki; hemen her ülke çiftçisini destekliyor.
Gelişmiş ülkelerde destek olmasa tarım ayakta kalamaz. Gıda güvencelerini
sağlayamazlar. Biz de destek var ama gelişmiş ülkelerdeki seviyeye göre yeterli
değil. Üstelik, destekten sanki gelirmiş gibi yüzde 4 de stopaj kesintisi
yapılıyor. Devletimiz bir eliyle verdiğini diğer eliyle geri almış olmuyor mu?
Destekler artarak sürmeli, çiftçimizin, rakipleriyle aynı koşullarda üretim
yapması sağlanmalıdır.
Yükselen döviz kurları, ithalata
bağımlı gübre, mazot, ilaç gibi girdilerde fiyatları artırmıştır. Dünyada
ihracat yapmak artık zor bir hale gelmiştir. Rakibinle aynı koşullarda
üretmiyorsan, nasıl rekabet edebilirsin ki? Bir başka önemli girdi tohumdur.
İyi tohum kullanmadan verimli üretim yapılamaz. Bundan dolayı üreticimiz, ucuz
fiyattan sertifikalı tohum bulabilmeli ve satın alabilmelidir. Bir diğer girdi
kalemi olan tarım ilaçlarında yüzde 18 olan KDV yüzde 1’e düşürülmelidir.
Hayvancılık-
Tarımın ayrılmaz bir
parçası da hayvancılıktır. Hayvancılıkta en büyük sorunumuz, piyasada yaşanan
istikrarsızlıktır. Bu açıdan Et ve Süt Kurumu’nun müdahale kurumu olarak
kurulmasını çok önemsiyoruz. Bu kurumun kurulması için Türkiye Ziraat Odaları
Birliği olarak çok büyük gayret sarf ettik. Konuyu dönemin Başbakanına götürdük.
“Bu sektörde sömürü var, müdahale kurumu oluşsun” dedik. Bizim talebimizle bu
kurum kuruldu ve devreye girdi. Hayvancılığımız bir düzenleme kurumuna kavuştu.
Et ve Süt Kurumu kurulmasaydı çiğ süt fiyatı 60 kuruştan yukarıya çıkmazdı.
Zamanında, dönemin Başbakanına
söyledik. “Süt hayvanlarımızı kestirmek istemiyoruz. Bir müdahale kurumu
devreye girmeli, süt hayvancılığımız daha fazla desteklenmelidir. Aksi takdirde
bu gidişatla devam edilirse ahırlarda hayvan kalmayacak. İthalata mahkum
oluruz. Ana varsa dana vardır. Süt hayvanı varsa besi hayvanı vardır. Süt
hayvanı yoksa, beside ithalat yapmaya devam ederiz” dedik. Bunun üzerine Et ve
Süt Kurumu kuruldu.
Devletimiz, bu sektörde dünya
malını yurdun malı olmaktan çıkarmalı, yerli malının yurdun malı olmasını sağlanmalıdır.
Hayvancılık sektörüne acil tedbir istiyor muyuz? Peki ne yapılmalıdır? Et ve
Süt Kurumu, sermayesi artırılmalı, bağımsız hareket edebilmeli, piyasaya etkin
olarak girebilmeli, işlevini yerine getirmelidir. Bugün süt/yem paritesi 1’e
kadar inmiştir. Bir kilogram sütle ancak bir kilogram yem
alınabilmektedir. Bazı yerlerde bunu alamayan üreticilerimiz bile var. Bu
sürdürülebilir bir durum değildir. 3 yıla yakın bir süredir çiğ süt fiyatları
doğru dürüst artmadı. Temmuz 2014’de 1 lira 15 kuruş olan fiyat, şu anda 1 lira
21 kuruş olsa da üreticinin eline 1 lira 8 kuruş geçiyor. Sizin cebinize 1 lira
21 kuruş giriyor mu? Kesintilerden sonra elinizde 1 lira 8 kuruş kalmıyor mu?
Hatta bazı bölgelerde üreticinin eline geçen fiyat 90 kuruşa kadar inmiyor mu?
Perakende süt, peynir, yoğurt fiyatları artarken, her şeye zam gelirken,
üreticinin eline geçen çiğ süt fiyatlarının gerilemesini kabul edebilir miyiz?
Bu sürdürülebilir değildir. Milyarlarca dolar harcanarak oluşturulan
damızlıkların kasaba, desteklerin boşa gitmemesi için çiğ süt fiyatları
artırılmalıdır.
-Süt paralarının
zamanında ödenmemesi-
Son zamanlarda sanayiciler
süt paralarını zamanında ödemiyor, geciktiriyorlar. Buna karşın ceza mı
kesiliyor? Üretici borcunu ödemezse ne olur? Üreticinin borcunu ödememe şansı
var mı? Elektrik bedelini zamanında ödemezse cezayı yiyor. Üretici 3-4 ay süt
parasını alamazsa borçlarını nasıl ödeyecek? Yemini nasıl alacak? Evini nasıl
geçindirecek? Bunu bizden başka düşünen var mı?
Bir sözümüz var; “alma mazlumun
ahını çıkar aheste aheste” diye. Ah alanların bütün mallarını, servetlerini
kaybettiklerini, akıbetlerini çok gördük. Kendilerini uyarıyorum. Sanayicimize
buradan sesleniyorum; “Bindiğiniz dalı kesmeyin. Aklınızı başınıza alın”.
Kredi borçları-
Çiftçilerimizin özellikle
özel bankalara aşırı borçlanması bizleri rahatsız ediyor. Özel bankalar, Hazine
desteği alamadıkları için cari faizle, yüksek faizle çiftçimize kredi veriyor.
Hazine selektif kredilere verdiği desteği artırmalıdır. Ziraat Bankası, çiftçimizin
ucuz kredi talebini karşılamalıdır. Hazine de gerekli desteği Ziraat Bankası’na
sağlamalıdır. Ziraat Bankası, çiftçimize kredi kullandırırken aşırı taleplerden
kaçınmalı, zorluk çıkarmamalıdır. Bankalarla sorunumuz bir değil ki. Devletimiz
çiftçimize faiz desteği verirken, bankalar işin kolayını bulmuş. Aldığı
masrafla, komisyonla çiftçimizi bezdirmiş durumda. Buna bir son verilmelidir.
-Sosyal güvenlik-
Sosyal güvenlikte de
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak en büyük gayreti yine biz gösteriyoruz.
Gayretlerimizle, 2008 yılından bu yana çiftçilerimizin ve odalarımızın lehine
16 kanun çıkarılmasını sağladık. Yine çiftçimiz, yüzde 5’lik devlet desteğine
rağmen aylık 419 lira 49 kuruş olan sigorta primini ödemekte zorlanıyor. Bu
çiftçimize çok yüksek geliyor. Her ay sigorta primini ödeyebiliyor musunuz?
2008 yılında olduğu gibi prim ödeme gün sayısı yeniden 15 güne düşürülmelidir.
Çiftçilerimize de yıpranma hakkı verilmelidir.
Ziraat Odaları olarak sizlerle
daha çok buluşacağız”-
Ziraat Odaları olarak
sizlerle daha çok buluşacağız. İllerimizde, ilçelerimizde, köylerimizde bu
buluşmalar devam edecek. Daha çok eğitim seminerleri düzenleyeceğiz.
Sizin sorunlarınızla birebir
ilgilenmeye devam edeceğiz. Bugün bu sıcak havaya, tarlada yoğun işiniz, ekim,
dikiminiz olmasına rağmen, ülkemizin dört bir tarafından gelerek bu alanı
dolduran çiftçi kardeşlerim, ürününüz bol, bereketiniz bol olsun.
Bu etkinliğimize teşrif eden
çiftçi dostlarım, bizlere verdiğiniz destekten dolayı sizlere teşekkür
ediyorum. Tarlasına girerken, çıkarken çiftçimizin huzurlu ve mutlu olmasını
hedefliyoruz. Bu ulvi yolda Allah hepimize yar ve yardımcı olsun. Bu ülkeyi
doyuran eli öpülesi çiftçimize hizmeti bir ibadet olarak görüyoruz.
Beni dinlediğiniz için hepinize
teşekkür ediyor, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününü, çiftçinin gününü, hepimizin
gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Allaha emanet olun…”